9 Temmuz 2013 Salı

İSMİNİN HÂLLERİ [22.11.2006]

İsminin yalın hâlinde tanıdım Onu. Öyle nurani bir ışıktan gözü kamaşmış gibi hafif kıstığı o kuyu dibi gözlerinde, ne olduğunu anlayamadığım bir varlık saklıydı. Kendinden başka herkese ulu bakarken farkettim O, aynalardan habersizdi. Olamazdı ki o ismin ulu sandıkları, ismin sahibi kadar masumâne ve doruklardaki kar gibi izsiz. Bir ibare beliremeyen yanak kalyonlarında, yankılarda bir iki notaydı sesim. Uzaklaştı sandım sözlerimin her birini, çarpmadan önce yüzüme yüzüme. Bakamadığı yüzüme şimdi bir aydınlık geldiği apaçıktı, Onun kısık gözlerinden yansıdığını bilmediğim. Ulu sandıklarından biriydim belki de, o da ne çıkar, bir yabancıya denkti. Sıra sıra dizilmiş ateşyayan okları ne de güzel iniyordu gözlerinin üstünde. O, beyaz ışıklardan bile daha beyazdı.

Bir dönüşle geceye karıştı saçları. Kulaklarımın içinde ayrılıkların tellalı... Bir dokunabilseydim kararmadan O, gece gibi. O, kirpiklerinin altından bir görebilseydi beni, nurani ışıklardan yüzünü çevirip. Öyle uzun bir yoldu saçları. Yürüdüm, ama ulaşamadı ona hiçbir zerrem - Dağıtmıştım kendimi oysaki, ayırmıştım.- Birleşemedim. Dağınık kaldı kalbimin boş beyaz sarayları.


En yakın taş duvara dayayıp sırtımı, bekledim geri dönmek denen palavrayı. Upuzun sahil boylarında selviler surat asmışken ve kaçmışken ay gecelerimden, arayamazdım. Gelmeliydi. Saflığında saklı güzelliği beni varlığından bile habersiz olduğum bir kafese kapatıvermişti. Demir parmaklıkların soğukluğunda, Onun ellerini hissettim. Havanın öpücükleri geçip giderken yanaklarımdan, acıyan ama çok tatlı bir yarayla, kızgın selvilere yalvarıyordum, kara geceden çıkıp gelsin diye. O...


İsminin -i hâlinde, Onu gördüm. Geceden çıkıp dönmüşken tüm duruluğuyla, gözlerini kısıp ilk kez baktı bana. Onu sevdiğimi ya da işte kalbinde bir ok hissetmenin, karşındayken özlemenin, dolunayda kararmanın adı her neyse o duyguyu yaşadığımı, bana net bakınca net anladım. Bir köprü kuruldu gözlerimizden, ince; birbirimize ulaşmak için aceleci ama temkinli, yürüdük tan vaktince. Korktu. Onu izledim. Dönüp gitmeye cesareti yoktu, önümden geçip gitmeye olduğu kadar. Geçti, gitti. Köpüklü bir su dalgası misali öyle ihtişamlı görünüyordu ki, kıyıya vurmadan bir kaç saniye önce…



İsminin -e hâlinde , Ona yürüdüm. Nereye, ne kadar gideceğimi bilmeden, mecburi istikamete yönelen bir eski model otomobil gibi, üstelik bozuk, akıta akıta ilerliyordum tüm yakıtımı. Ona ulaşmak, Ona bu düğümlü kalbimle bağlanmak için, yol katettiğimi sanarak yürüdüm. Gece sabaha davette, ben nöbetlerde... Elimde silahım, ama korunmasızım. Ona anlatmak istedim, ömrün geçirilen değil yaşanan kadar olduğunu. Ona söylemek istedim, Ona yaprakların üzerinde donup kalan su damlalarının güneşe hasret olduğu gibi hasret olduğumu. Ona bakmak istedim, bakmış olduğum ne varsa unutarak. Gözlerimin görebildiği tüm alanları Ona adayarak..

.
İsminin -de hâlinde, Onda bir mahzunluk gördüm, gördüğüm ilk cennet yerde. Kalbi öyle ağır, sürüklerken peşinden, gidip var gücümle kaldırmak istedim. Onda bitmişti tüm gücüm. Onda bir yılgınlık gördüm. İmkânsız bakışlar saçıyordu bastığı toprağa. Bir daha, son bir kez daha dönüp baksın diye bana, yalvardım durduğumuz saatler kadar yaradana. Döndü son kez, son olduğunu bilmeden. Uçuştu havada, kalbimizde ne varsa. Ellerimi uzattım. Tutmadı. Onda bir korkaklık gördüm, dönerken son kez. Tekrar savurdu saçlarını karalara. Gözden kaybolurken, bulunmamak üzere, Onda kaldı kazandığım ne varsa. Onda kaldı gerçek arzular, hayaller, umutlar... Derlerdi hep aşk bir defa... Onda kaldı dalgaların haşin sesi, deniz kıyısında.

İsminin -den hâlinde, ayrıldım Ondan. Beklemekti artık aşkın bu evresi, rayların üstünde, gelmeyecek bir treni. (Ya gelir, ezer geçer; ya gelmez, deler geçer.) Ondan umduğum ne varsa, döktüm bıraktım, selviler arasında. Soldurdum geçtiğim yerleri. Güneşi batırdım Ondan kalan kederle; geceyi kararttım, karadan fazla. Ondan öğrendiğim ne varsa, bakıştığımız anlardan kalma, sildim güya, kazıya kazıya. Ondan uzak, Ondan ayrı, Ondan habersiz... Onsuz yapayalnız, çaresiz... Dalgalar da durdu zaten. Ondan alabildiğim sadece gözbebekleriydi, Ondan beklediklerimi ise uzun zaman önce tüketmişti. Ondan ayrıldım, bitmeyen bir akşamın karanlığında. Ondan ayrıldım, asi selvilerin gözyaşında. Ondan ayrıldım, sönmüş bir ay ışığında. İsminin son hali sancısında...

Şeydâ Falanfilan..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder