9 Haziran 2011 Perşembe

"VE ADIN" [09.06.2011]

Bir adım,
Ve adın...
Anlama ulaşamaz kurgulansa,
Var oluşun, ve olmayışın...
Düş,
Sonsuz zaman içinde masal,
Düş her kurulduğunda temelden sarsılan
Bir işi, oluşu,
Hareketsizliğimin...
Zaman dijital saat fonunda öldürülüyor...

Ve adın,
Fazlasıyla ait olunabilir, mahsuru yok olabiliyor...

Birleşmiyor noktalar
Hepsi birbirinden öyle uzak, sana dairliklerin...

Ve tahtadan salıncak uykusu
Ve sapı ipince çay kaşığına dokunmak arzusu...

Duman fazla
Gece - gündüz hep sevgili, birlikte bir gündürler...
Duman havada az, ağız boşluğunda olduğundan...
"Bayan WC" tabelasındaki kadın acı çekiyor,
Yanlış yerinden ağlayan
Çıplak ve bitkin... 
Suslar post-itlere dönüyor,
Az anlamlı,
Küçücük,
Bir çok tane...

Ve sen,
Adın,
Adlar anlatılmaz
Kara tahtadan temizlenmeye ihtiyaç duymaz.
Sıcak bir esirlikte akar,
Ve gider...
Bir sürecedir, hep akar, ve hep gider...
Milyon sahneli bir film karesi,
Hangisine bakarsan oradan başlar oynamaya
Milyon tane antikor yalancı çıkar,
Senin yüzünden, kana...

Ve adın bilmiyor,
Ömür bir bütündür
Şimdiler bütünün etrafına tutunur.
Kısa dilli, uzun gözlü, şom ağızlı 'Umut'
Onu herkes tanır,
Hep yanımda dolaşır, 
Kana hiç dokunmadan...

Yok oluşun, var oluşunu anlamsız kılan
O bilmiyor
Ve senin yüzünden, sadece kana...

Bu kez edebiyat yok
Söz versinler, yok bu sefer
Ve anlatsınlar(?)
Bir filmi anlatır gibi, yaşamakları,
Anlama...
Hüzünlerimi,
Etkilenme...
Tabloları, yorumlama...
Karikatürleri,
Sakın gülme...
Ninniler söylesinler, ama uyuma...
Gündüze malzeme olmayı,
Geceye leziz yemekler yapmak için...
Felsefeyi ve,
Var oluşunu sorgulasınlar
Bir "adın" boynunda kalmaları
Nafilece...

Şeydâ Falanfilan..

2 Haziran 2011 Perşembe

Birlikteliğin Olmadığı Bir Dünyada, Yalnızlıktan Söz Etmek..

      Yalnızlığın belli bir tanımı olmadığını fark ettim.. Ara ara gelip giden histerik duyguların hepsinin adı yalnızlık sayılabilir, eş zamanlı berbat şeyler yalnızlık sürecesi olabilir.. Ya da tekil şahıslar arasında sarmal olarak yer değiştiriyorsanız buna da yalnızlık diyebilirsiniz. (Hayır, derin yazmak için anlamını düşünmediğim cümleler yazmıyorum; kastım, hayatınıza 'ben' diye bakarken aniden 'o' -film kahramanı- olmanız, akabinde kendi kendinize öğütler verip 'sen'e bağlamanız sırasında olanlar..) Oturup düşünmek, bazenli cümleler kurmak, 'Lan bu filmdeki adam bana benziyor haa' deyip senaryolara dalmanız, 'Bu şarkıda beni anlatıyor' deyip şarkıya kafanızda klip çekmenin kaçınılmazlığı aslında sizin yalnızlığınızın tanımı.. Aforizmik cümlelerle duvarları süslerken yazdığınız cümleler değil de, o cümleleri yazma eyleminiz yalnızlığa daha bir uygun düşer.. Yalnız olmak, asla düşündüğünüz tanımlardan biri olmadı, düşünürken yaptığınız her türlü saçmalık olabilir, sigaranızın külünü yutmak gibi; gözünüze kestirdiğiniz, esasen yaşadığınız sahneyle alakası olmayan karıncayı ayak altında çiğnemeniz olabilir.. Bira kutusunu, şarap şişesini, yatakta ters dönmüş yastığı amacı dışında nesnelere benzetmeniz en sevdiklerimden.. Gelip gidicidir hayat, (Hayır, aforizma yazmaya çalışmıyorum, ara ara kendinize nefes almaktan fazlasına yakıştırmadığınızı kendimden biliyorum, bu her zaman olmaz.) Hayatla bir bağınız olduğunu düşünmeniz için yeterince idea icat edildi; yeterince mesele, dava, yeterince içselleşmemiş mücadele arzusu ya da belli belirsiz sözde kesin kararlar.. Hayatla bağınız herkesle aynı, kendinize en yakın olan 'şey'i seçiyor olmanız. Bir şeyi durduğu yerinden alıp başka bir yere koymanın en kötü yanı, boşluğa ait olmayan bir şeyi boşluğa fırlatmaktır, o şeyin olduğu yerde boşluk yaratmaktır ya da, ne fark eder, ikisi de aynı 'şey'.. Konuşmanın en güzel yanı, şey sözcüğünden bolca kullanabilmek, çünkü neyin ne olduğunu en az herkes kadar bilmiyoruz..


      Susmak istediğimde yazmam gerektiğini kim söylüyor, susmak istiyorsam susmam ve hiçbir şey yazıp söylememem daha mantıklı olmaz mı..? 


"O adam beni seviyordu, ya da sevmiyordu ama benden ayrılmak istemediğini biliyordum, bunu önemsemiyorum." 


"O adam için yapabileceğim en anlamlı şey değişmekti, değişemediğim için beni terk etti, ya da belki de çok değiştim, bunu düşünemiyorum.."


"O adam benim için değişmeyi gerçekten istemişti, değişemeyince beni terk etti, bunu gerçekten anlamak istiyorum.."


"O adamlardan hiç biri, o adam kadar yıkıcı değildi, ben onu geçtiğimde teknik tabirle nalları dikmiştim, iyileşmem kolay olmadı, bunu sık sık unutuyorum, yaklaşık 10 saniyede bir.."


'Bazı' ve 'Bazen' kelimeleri TDK tarafından yasaklanmalı, böylece hiçbir şeyi genelleyemem ve o zaman kafamın içindeki göçler yerini metropol kente bırakabilir, kalkıp gitmesi gerekecek..


      Geçmiş, gelip gidicidir, buna tanrıdan da fazla inandım. Sartré'ın dediği gibi, 'Kendim değilim, ama olmayı isterim.' Devam etmekle samimiyetsiz bir ilişkim olmasa, belki kendim olmayı becerebilirdim. Siz ne zaman kendiniz olursanız, beni evinize çağırmayı unutmayın. Mümkünse ben gelmeden evinize bir kara tahta asın, kara tahtaları çok manidar bulurum, yazmamı hep engellerler, böylece susmak istediğimde yazmam gerekmez. 


Hayır, 
Sevgiden hiç bahsetmedim..


Şeydâ Falanfilan.. (Denemek Yanılgıları'ndan)

17 Mayıs 2011 Salı

Günah..

Sen 'Günaydın!' diyemediğin için, aymayacak bu günüm
Buz tutacağım sanki karanLıkta, 
İkLim üşütecek ve tanrının işidir deyip geçeceğiz.
Yüreğinden yüreğime,
AteşLi yoLdan uzanır günah;
Dokunsan bana, 
Dört büyük günahtan oLacağım..
Işığa eğiLsem dört büyük tanrıyı kızdıracağım..
Yerin üstünde bir örtüdür gök,
Sıyırsan eLbisemi, yükseLiriz,
Bizi göremezLer..
Uçarsak inanmazLar gerçek oLduğumuza;
Sana Mesih,
Bana da beLki Meryem derLer..
Büyük şeyLer oLur, gitme bu sefer,
OLur ya ikna oLur herkes,
Bir tanrıyı daha kaLdıramaz bu evren..
Gidersen gidecek,
Kuruyacak insan soyu;
Gidecek 'içimden' yaratıLdığım duygusu,
İçimden parça parça sökmem gereken..


Şeydâ FaLanfiLan..

14 Mayıs 2011 Cumartesi

KIRIK..

      Bazı günler çok iyiyim. Bazen çok güçlüyüm. Kimi günler çok gülüyorum, kimi zaman sahiden mutluyum, umutluyum.. Ama bazı günler, kendimi gerçekten paramparça hissediyorum.. Bugün o günlerden biri.. Sanki hiç yıkılmadık ve sonrasında bin bir çabayla toparlanmadık, sanki hep yıkıktık, hiç mutlu gün geçirmedik gibi hissediyorum. Ne zaman güzel şeylere sahip oLdum, ne kadar elimde tutabildim sonra ne zaman bir anda kaybettim, hatırlamıyorum gibi hissediyorum..  Hiç böyle bir şeyler hissettin mi..?


      Böyle durumlarda hep, ne yapacağımızı bilmiyor oluyoruz.. Ama her seferinde yapacak ve anı kurtaracak boktan bir şeyler buluyoruz. Ya sonra, sonra ne oluyor? Erken büyümeye başladığım o günlerden bu yana, dünyadan anladığım gerçek tek bir şey oldu: Yalnızlık.. Değil aşk, değil mutluluk, değil hayır, anlamının peşinde koşturduğum hiçbir şeyin gerçek hayatta karşılığı yok. Hepsi beynimin ucundaki hayalet düşünceler, hepsi ruhumda iz bırakan sanal yaralar..Beni ağlatan, beni yaralayan, kalbimi bu denli kıran, parçalayan, beni dile gelmeyen çaresizliğe düşüren, 'Of neresinden başlayayım da anlatayım ki, boşver.' suskunluğuna boğan, yedi yirmi dört kızdığım şey o çok özel insanlar değil, kendim de değilim, yalnızlık.. Midemdeki bu tiksinti verici boşluk onun eseri, ve geri kalan iflah olmaz her şeyin.. İşte tek gerçek bu, işte edebiyat yapınca göze güzel görünen boktan hayatım..

      Ve bil ki, bu hiç kimsenin hayatımda olmadığı bir yalnızlık da değil bu.. Bu 'O kadar çok insan var ki yalnızlığımın altında, o kadar çok ismi olup kendisi hiç olan insanın izi var ki hayatımda..' gibi bir yalnızlık.. Birileri bana bir şeyler yapmak istiyor, hissediyorum.. Bu her olduğunda bunu hissediyorum, ama asla engelleyemedim.. İşte yine oluyor, yine ne yapacağımı bilmeyerek beni en boktan seçeneği işaretlemeye mecbur edecek şey yine oluyor, ve ben yine engelleyemeyeceğim...


Şeydâ FaLanfiLan..

3 Mayıs 2011 Salı

En Sevdiği Filmin Karesinden Fazlası Olamadığı Hayat İçin Paralananlar..

" Bazı sabahlar umudun ve yaşamak fiilinin (veya zarfının, kullanılışa göre) dibine vuruyoruz. Nedendir bilmem, hep sabaha karşılarda karşılaşıyorum samimiyetsiz, çirkin yılgınlıklarla.. Hıh, insan yaşayan canlılar arasında en sahtekârı, en yüzsüzü.. En yalancısı, en utanmazı.. Ve var oluş bilincinin ızdırâbını yaşamaya en müsait olanı.. Ne diye bahaneler yaratır ki kendine, ille de hayata sığınayım bir kıyısından diye. Her fırsatta siktir eden sevgilinin ayağına her seferde gider misin, insan koşa koşa gidiyor hayata.. Bir insan evladı yok mudur aranızda, 'Lan ben kırıldım, kırdılar yüreğimi, umudumu yok ettiler! Tahammül edemem artık aranızda durmaya, siktir olup gidiyorum hiçliğime.' diye haykırsın, sonra da sessizce terk etsin bizi; tüm bu ikiyüzlü, tüm 'kafayı ayakta kalmakla bozmuş','hayatta kalmayı kendine görev addetmiş' bu çirkin maskeleri bir çırpıda çizgileyip sessizce uzaklaşacak bir babayiğit.. Bu insanların yeni bir sayfa açmakla derdi ne, anlamak güç. Aynı kalemlerle yazılan yeni sayfalar.. Kim farklı sonlar hayal ediyor, kendini mutluluğun yolda olduğu yalanına inandıracak kadar salak olan kim, bazen akıl almıyor (genelde HAY* kafası yaşadığınız zamanlar).. 


Korkuya mahal yok, hayat bunları da önemsemiyor. Kimse hazzın ve mutluluğun nirvanasına ulaşamadı. Tüm zevkleri tadan da, din ayağına hepsinden vazgeçen de,  ömrünü sorgu-sualle bilip öğrenmekle veya ömrünü derin bir uykuda geçiren de.. Ölmeden hemen evvel tiksinti verici bir boşluktan fazlasını hissetmeyecekler. Ruhların bedenle birlikte sona kavuştuğu ana kadar alabileceğiniz ve verebileceğiniz tek bir şeyin bulunmadığı bir var oluşta; ölümün netlik ve sonucu açıkça sunan dürüstlüğü, anlam kargaşaları ve sahte idealarla kuşatıldığımız yaşamın sürecesinden niçin daha korkutucu olsun ki? "


*HAY: Hiçbir şeyin Anlamı Yok tribi.
Editörün Notu: İntihar edecekseniz mantıklı bir sebep bulmakla vakit kaybetmeyin.
Editörün Notu 2: Uygun resmi bulabilmek için 'varoluş'u google görsellerde arattım, evet, ne olmuş?


Şeydâ Falanfilan..


                                                 Resim: Salvador Dali

14 Şubat 2011 Pazartesi

Bedelsiz Tende Cüzzam

" Ben ayaklardan geçmiş bulanık bir su birikintisiydim, o kaynaktaki berrâklık.. Benim derinliğim sezilmezdi, onun dibindeki taşları bile sayabilirdim.. Benim akıp karıştığım yer kanalizasyon suları oldu, onun yeri kristal sürahiler.. Salgın bir hastalık olup vücutlara karışıverdim, ateşlenenler onu içtiler.. Bu yükselen ateşler, artık buluşabileceğimiz tek yer.. Sen can bulur ve ben ölürkenki o serin an.. " 

Şeydâ FalanFilan | Sûretinde Kaybolan Tenler

Net ve Keskin Bıçaklarla Bölünen Bulanıklıklar

* Hiç gitmemiş gibi baş ucunuza dizdiğiniz porselen biblolar, hiç olmamışçasına bir bir düşüp kırılıyorlar. Ama hiç yokmuş gibi davranamıyorsunuz; yerdeki kırıklar ayağına batarken duyarsız kalamayacak kadarcık insandır insan. Can acısından çok bahsedilir; ağlarken sıkılan dişle şişen göz, gülümser ağzın her iki yanındaki çukurlardan daha belirgindir. Kumara başlayan bonkörler gibi sinsice gülümsüyorsunuz hayatın masasına her oturuşunuzda, masadan hep çulsuz bir çaresiz gibi kalkıyorsunuz. Astımkestimlikle titrek bir umutsuzluk arasında kıl kadar mesafe yürüyorsunuz ve o yol hiç bitmiyor. İnsan, umutlu, sevgili, özgür, değişmek, bölüşmek, vuruşmak. Sizi hep belli yolculukların belirsiz yolcusu yapmak istiyorlar.. Adamın biri eline bir tebeşir alıp mükemmel bir doğru çiziyor yere, işaret parmağını uzatıp: "İşte, şu çizgi kadar net ol!" diye bağırıyor yüzünüze. Sonucunuz hariç bütün hikaye bulanık.. Anaforlardan kurtulmuş ayaklarınız, çizgide yalpalamadan yürümeyi istiyor.. İlk adımda bir bakıyorsunuz ki, öğretmen ve tebeşir, gitmişler. Anlaşılıyor, iki metafor arası bir köprüyü yürüyorsunuz, destansı tabulardaki gibi kıldan ince ve kılıçtan keskin. Ruhun kasveti, ziyanın ikinci başlangıcı. Yürüyorsunuz...


Şeydâ Falanfilan (Denemek Yanılları'ndan)

Yanılgı No: Hiç

* Hayatlarınız acıyla buluştuğunda, sanki ömrünüzce bir masalda yaşamış gibi dehşete düşüyorsunuz. Sevgiliniz terk ettiğinde ölüyorsunuz, onu düşündükçe gömülüyorsunuz, zaman üzerinize toprak atıyor. Bu trajik hayalcilik, ölüme dair şeyin bir gün gerçek olacağını anlamanız ve öldükten sonra bedeninize ne olacağını umursamamanız arasında geçen süre zarfında kaybolup gidecektir. *

Şeydâ Falanfilan (Denemek Yanılları'ndan)